NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ عَمْروٍ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ
عَائِشَةَ رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
أَنَّ
رَجُلًا
اسْتَأْذَنَ
عَلَى
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
بِئْسَ أَخُو
الْعَشِيرَةِ
فَلَمَّا
دَخَلَ
انْبَسَطَ
إِلَيْهِ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَكَلَّمَهُ
فَلَمَّا
خَرَجَ
قُلْتُ يَا رَسُولَ
اللَّهِ
لَمَّا
اسْتَأْذَنَ
قُلْتَ بِئْسَ
أَخُو الْعَشِيرَةِ
فَلَمَّا
دَخَلَ
انْبَسَطْتَ
إِلَيْهِ
فَقَالَ يَا
عَائِشَةُ
إِنَّ اللَّهَ
لَا يُحِبُّ
الْفَاحِشَ
الْمُتَفَحِّشَ
Âişe (r.anha)'dan
(rivayet edildiğine göre) bir adam Peygamber (s.a.v.)'iri yanına (girmek için)
izin istemiş, Nebi (s.a.v.)'de; (bunu öğrenince o adam hakkında):
"Bu aşiretin
kardeşi ne kötüdür!" demiş biraz sonra adam (içeri) girince onu sıcak bir
şekilde karşılamış (ve) onunla (tatlı tatlı) konuşmuş.
(Hz. Aişe sözlerine
devam ederek şöyle demiştir: Adam) dışarı çıkınca:
Ey Allah'ın Rasulü,
(adam içeri girmek için) izin istediğinde (hakkında): "Bu aşiretin kardeşi
ne kötüdür" diye konuştun (içeri) girince de kendisini sıcak karşıladın,
dedim.
"Allah kötüyü ve
kötülüğü ortaya çıkarmaya çalışan kimseyi sevmez" buyurdu.
İzah:
Fuhş: Haddi aşmak
demektir. Fiilen ve kavlen işlenen kötülük anlamında kullanılır.
Fahiş: Haddi aşarak kötülük
işleyen kimse demektir.
İbn Esir'in
"En-Nihâye" isimli eserindeki açıklamasına göre "Fuhş" hem
sözde olan fiilen işlenen kötülükleri ifade eder.
Tefahhuş ise içinde
kötülük olmadığı halde kendini kötülüğe zorlama anlamına gelir."'
Bu bakımdan Bezlü'l-Mechud
yazarının da ifade ettiği gibi içindeki kötülüğü, sözüyle ve fiiliyle dışarı
çıkaran kimseye "fahiş", içinde kötülük olmadığı halde, kendisi
kötülük yapmaya zorlayan kimseye de "mütefahhiş" denir.
Binaenaleyh Resul-i
Zişan efendimiz (4792) numaralı hadiste Allah, kötü insanları sevmediği gibi,
kötü insanlardaki kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olan kişileri de
sevmediğini, binaenaleyh kendisinin de böyle bir duruma düşmeyi asla arzu
etmediğini ifade etmek istemişlerdir.
Öyleyse bir müslümanın
kötü bir kimseye ayıplarını hatırlatarak onu kırıcı bir tavırla karşılaması
caiz değildir. Müslümanlara yakışan onu güler yüzle karşılamaktır. Bir önceki
hadisin şerhinde açıkladığımız gibi buna müdara (güler yüz) denir. Güler yüzlü
olmak, müdâhene (yağcılık)tan tamamen farklıdır.
Hz. Nebi'in huzuruna
girmek isteyen kimsenin adını anmadan, kavminden bahsetmek suretiyle onun
kötülüğünü açıklaması "gıybet" değildir. Çünkü Hz. Nebi'in onun
kötülüğünü ifade etmekten maksadı orada hazır bulunan müslümanları o kimsenin
kötülüğünden korumaktır. Bu bakımdan mevzumuzu teşkil eden bu hadisler,
müslümanlan uyarmak için kötülüğünden korkulan bir kimsenin kötülüğünü haber
vermenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.
Yahutta bu adam açıktan
kötülük işliyordu da Hz. Nebi bu yüzden onun kötülüğünü ifade etmekte bir
sakınca görmedi.
İmam Kurtubî'nin de
dediği gibi, fışkını ve fuhşunu açıktan işleyen bir kimsenin gıyabında
konuşmak, gıybet olmadığı gibi, zâlim idarecilerin ve halkı bid'ate davet eden
bid'atçılarm aleyhine konuşmak da gıybet değildir.
Onların gıyabında
kötülüklerini dile getirmek caiz olmakla beraber yüzyüze gelindiği vakit,
kendilerine güler yüz göstermek de caizdir.
İbn BattaPın beyanına
göre Hz. Nebi'in huzuruna gelen adamın ismi Uyeyne b. Hisn el-Fezarî imiş,
kendisine "ahmak" denilirmiş. O gün henüz müslüman değilmiş, fakat
müslüman gorünürmüş. Nebi (s.a.v.) herkesin bilmesi ve aldanmaması için onu
ashabına tanıtmak istemiştir. Bu adam, Nebi (s.a.v.)'in sağlığında olsun,
vefatından sonra olsun, imanının zayıflığına delalet eden işler yapmış.
Mürtedlerle beraber o da dininden dönmüş ve esir edilerek Hz. Ebu Bekîr'e
getirilmiştir. Binaenaleyh, Nebi (s.a.v.)'in onu: "Bu aşiretin kardeşi ne
fenadir"diye vasfetmesi nübüvvetine delalet eden mu'cizelerdendir.
Hadisteki aşiretten
murat kabiledir.[Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi X, 544.]